Nerde O Eski Ramazanlar

13:44:00 | 0 yorum


Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan ayına ulaşmanın sevinci ile Rabbim hayırlı ramazanlar geçirmeyi , oruçlarımızı sağlık ve sıhhat içinde tutmayı cümlemize nasip etsin İnşallah.
Büyüklerimizden hep duyardık. Biz de şüphesiz küçüklerimize söylüyoruz.Galiba onlarda kendilerinden sonraki gelecek nesile bu sözü hep söyleyecekler.Her nesil kendisinden sonraki nesile geçmişe olan özlemini gözleri dolarak derin bir iç geçirerek dile getirecek şüphesiz.
Ve o söz hiç değişmeyecek bence :
“Nerde o eski ramazanlar” evet “Nerede o eski ramazanlar”
Bakalım neredeymiş o ramazanlar geçmişten günümüze neler değişmiş, neler unutulmuş şöyle bir hatırlayalım.

Ramazan ayının gelmesiyle öncelikle mahalleli hanımların koşuşturması, tatlı telaşı hatırlanır tabi ki ! Fırınların çok yaygın olmadığı dönemlerden bahsediyoruz. Herkes kendi imkanlarıyla bir şeyler yapma telaşında. Evlerde odunlar çatılır, komşular toplanır, tiritlik ve sütlü yufkalar açılır özenle, börekler gözlemeler hazırlanır, kuru baklavalar açılır tane tane ramazanın ilerleyen günlerinde şerbetlenip afiyetle yenmek için. Hoşaflar, kompostolar kaynatılır, yazın sıcağında bir nebze olsun serinlemek için.
Tabi günümüzde lüks fırınların, pastanelerin açılması çeşit çeşit meşrubatların çıkmasıyla bu tatlı telaşımızda unutulur oldu maalesef.
Bir başka değişiklikte camilerimizde göze çarpardı. Bütün minareler ramazanın önemini anlatan mahya ışıklarıyla donatılır, yarı karanlık olan memleketimin sokakları ramazan boyunca ışıl ışıl olurdu.
Kavaklı Camisi başta olmak üzere diğer camilerde hafızlık dersi alan öğrenciler ramazanın manevi havasını herkese hissettirmek adına akşam namazları ve yatsı namazları arasında gruplar halinde minareye çıkarak hep bir ağızdan ilahiler okurlardı.
İftara doğru mahalle aralarında bir hareketlilik...Komşuluk hakkı tabi...Herkes yaptığı yemeğinden bir lokma komşusuna ikram edecek ki, hem ramazan bereketinden kendi payına düşeni alacak hem de komşuluk hakkıdır kokan yemeğin komşu üzerindeki hakkı teslim edilecek
Çocuklarda mahalle aralarında topun atılmasını beklerdi. Benim çocukluğumda Mülayim Tepe’den atıldığını hatırlarım. Tavşanlı'nın her tarafından görülürdü. Top atışı olduğu anda bir koşuşturmaca bir heyecan, bir tek çocuk kalmaz sokakta.
Küçük çocukları oruca alıştırmak için tekne oruçları tutturulur, oruç tutan çocuklara muhakkak iftarlık alınırdı. Misafirlikte ise iftara gelenlere bizim yemekleri yerken dişleriniz yoruldu ve bizim haneye sevap yazdırdı diye diş parası verilirdi.Ama en güzeli aile büyüklerinin çocukların tuttuğu orucu satın alma telaşıydı.
Ben orucumu satmaya hiç kıyamazdım.Öyle ya binbir güçlükle akşama kadar aç susuz tuttuğum orucu satmaya bir türlü içim elvermezdi. Satılan oruçla bir, orucumun sevabı da gidecek diye korkardım.
Ramazanın başlamasıyla ilk günün olmazsa olmazı taneli Mercimek çorbasıdır.Taneleri boğazına sıralanıp , tesbihe çekilsin , oruçların sayılsın diye.Son gün ise sahurda mantı yapılır ve ramazan bohçalanıp yolcu edilirdi manevi olarak…
İlçemizde yaşayan gayr’i Müslimler ise çocuklarına dışarıda yemek yiyip içmemesi konusunda sıkı sıkıya tembihte bulunur, ramazan ayı boyunca hiçbir gayr’i Müslim çocuğunu dışarıda ve kapı önünde elinde yiyecek yada içecekle bulundurmazdı. Herkes birbirinin dinine, örf ve adetlerine saygı gösterirdi..
Ne üzücü ki günümüzde bu saygıyı görmek artık pek mümkün değil.
Çeşit çeşit hurmalar, kaymaklar, mantı, bitli helva, Ada Mesireliği’nde yapılan göveç ziyafetleri, güllaç, mumbar dolması, beyin salatası, tirit, pastırma, kulak aşı, bol susamlı yada yumurtalı ramazan pideleri, Hakkı Amca’nın meşhur sütlü ve narlı peluzesi ramazanın vazgeçilmez yemeklerinden ilk aklıma gelenler.
Karlıklarda tepilen karlar iftara doğru Tavşanlı esnafına dağıtılır. İftarda pekmezle karıştırılıp yenir.Hoşaf veya kompostoların içine atılarak bir nebze olsun serinlenilirdi. “Karlıklar”da zamanla teknolojiye yenik düşmüş ve yerini buzdolaplarına ve derin donduruculara bırakmışlardır.

Komşu evlerinde mahallenin hanımlarıyla birlikte yeni gelinler, hergün değişik şalvar giyip , iğne oyalı namaz örtülerini örtünerek mukabeleye gider, akşamına da yine evlerde toplanılıp teravih namazlarını kılarlardı.Bu gelenek günümüzde de önceki kadar olmasada mahalleli hanımlar arasında hala devam etmektedir.
Kavaklı Camisi’nde çoğu yatılı olarak kalan öğrencileri, mahalleli gücü yettiği ölçüde evlerine misafir ederek sofralarındaki yemeklerini paylaşırlardı.
Ulucami’de kurulan itikaf çadırlarınıda mahalleli kendi arasında sahiplenir ve itikafa girenlere cami imamı ve müezzinine düzenli olarak her gün yemek götürülürdü.
Birde iftar vakti yaklaşınca tepsiler içinde fırıncılara giderdi yemekler. Onlar iftarlarını çalışanları ile birlikte ezan okunduktan nice sonra fırınlarında yaparlardı. Kara fırın azdır Tavşanlı’da…Tabi herkes sıcak pide derdinde. Kimseyi mağdur etmek istemezlerdi. Tüm Tavşanlı'nın pidesinin yükü onların sırtındadır. Herkesten sonra açarlardı oruçlarını.
Leblebicilerde ramazan ayının zorlu meslekleri arasındadır.Gündüzleri pek fazla çalışamazlar.Ramazan ayında onların mesaisi iftardan sonra başlar ve gece sahura kadar sürer.
Terzi ve farklı bir telaş içerisindedir.Hazır giyim o dönemlerde olmadığı için ayakkabıcılar kartonla prova alıp ayakkabıları yetiştirme derdinde, terziler ise takım elbiseleri yetiştirme derdinde.Günde en fazla 2 takım elbise dikilir.Provalara en 2-3 defa gidilir… Elbiseler bol dikilir ki “seneyede giyersin” lafı buradan çıkmıştır.
Leblebici, terzi ve ayakkabıcı dükkanlarındaki muhabbet hiç bir zaman aksatılmaz.İftarını yapan teravih namazından sonra buraya doluşur ve sahura kadar muhabbetler,şakalaşmalar,.Tavşanlı’nın muhabbeti burada döner, ,mendil oynanır, yüsük oynanırdı.
Tabi kış ayına denk gelen ramazan gecelerinde komşu akraba veya arkadaş gruplarıyla orta temcit (iftarla sahur arası yenen yemek) yapılır.


Bir de gariplerimiz vardır. Bayrama yakın akşam kahvelerde tepsi açılıp giydirilmeleri için para toplanır. Herkes kendi gücü doğrultusunda yardım etmeye çalışır. İlçemizin büyükleri önderliğinde önce hamama götürülüp baştan aşağı bir güzel temizlenir. Çorabından ceketine, ayakkabısından mendiline kadar giydirilir. Öyle ya bayram onların da bayramı…
İlçemize civar il ve ilçelerden gelen imam, müezzin ve hafızlar bütün camilere dağılıp ramazan ve mukabele coşkusuna ortak olurdu.
Gece kahvelerde yine tepsi tutulup para toplanarak herhangi bir geliri olmayan bu misafirlere para verilir.

 Birde yaz ayına denk gelen ramazanlarda teravih namazları Ada’da ve eski SSK. Hastanesi’nin olduğu kırda Leylek Hafız tarafından kıldırılırdı. 
Davulcu deyincede aklımıza ya Arap Şükrü yada Hakkı KOCAKURT gelir şüphesiz.

Geceleri sahura kaldırırken her evin beyine yönelik söylenen manilerden hatırda kalanlar.
Davulumun ipi kaytan
Kalmadı sırtıma mintan
Virin ağalar bahşişim
Alayım sırtıma mintan

Eski cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım tok ama
Arkadaşım börek ister

Davulun içi pekmez
Çalarım fakat ötmez.
Bir bahşiş vermezseniz
Davulcu buradan gitmez

Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
A benim ağalarım
Ramazanınız mübarek ola

Yaram derindir eşme.
Aman derdimi deşme
Sahurda börek yoktu.
Gözlerim oldu çeşme

Duvardan kedi atladı
Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba
Bey kesesini yokladı.
Ramazan davulcusundan bahsedip bu olayı anlatmadan olmaz. Gerçi çoğunuz duymuşsunuzdur ama yine aktaralım.
Mevsim kış anne ve oğlu gece davulcuya bahşiş vermek için inerler. Çocuk üşümüştür.Annede ise ramazan heyecanı vardır.
Çocuk anne dondum! dondum! dedikçe
Anne he oğlum dom dom! dom dom! der.


Halk evlerinde, spor kulüplerinde tombala oyunları oynanır. El yapımı 3 patlarlı patlayıcılar, çatapatlar çıkar piyasaya çocukların ellerinde… Balıklı’ya ve Moymul’a düzenlenen at arabası seferleri ve oruç eylemek için Ada’da Şevket Ağa'nın kayığına binilir. Ramazan ayında oruç 15 oldu mu, bitli helvalar gider damattan kayınvalidenin evine…


Bayrama ulaşılınca fotoğrafçıların mesaisi başlar. Herkes yeni bayramlık kıyafetleri ve arkadaş gruplarıyla fotoğraf çektirme yarışına girer. Fotoğraflar basılıncıya kadar da fotoğrafçıya rahat verilmez.
Hamamlar arefe günü, arefe suyunun şifasını almak isteyen kişilerle dolar taşar.
Çocukların bayramlık sevinci, büyüklerde ramazan bitmesi yüzünden yerini hüzne bırakırdı.
Nasıl demeyeyim şimdi Aaaahhhh! Nerede o eski ramazanlar... Ne oruç koyardı, ne sıcak, muhabbet vardı kucak kucak.
Hepinize hayırlı, huzurlu, bol bereketli Ramazanlar.



Bilgi alınan kişiler : Hayrettin DOĞRUÖZ Doğum: 1937 (Esnaf) , Orhan KASAP Doğum: 1948 (Emekli Öğretmen) , Erdoğan KOCAYÖRÜK Doğum: 1953 (Emekli Öğretmen) , Ekrem ŞAKRAK Doğum: 1957 (Emekli Memur) , Abdullah ULUĞDoğum: 1938 ( Esnaf ) 
Resimler : Nostalji Tavşanlı , Cavit SARIOĞLU , Mehmet BOYACI , Mümtaz SERDAROĞLU

Category:

<%=vbcrlf%><%=vbcrlf%>

Privacy guaranteed. We'll never share your info.

0 yorum